Birhan Keskin – searchable text
For original page – click here
‘Kapı’
Geç benden, ben dururum, ben beklerim, geç benden,
ama nereye geçersin benden ben bilemem.
Dediler ki, olgun bir meyve var sabır perdesinin ardında,
dünya sana sabrı öğretecek, olgun meyvenin tadın da.
Dediler ki, şu ağaçlar gibi bekledin, şu ağaçlar gibi hayal,
şu ağaçlar gibi kederli.
Açıldım, kapandım, açıldım, kapandım, gördüm
gelenler kadar gidenleri de,
hani sabrın sonu, nerede gamlı eşek, pervasız nar nerde,
hani bahçe?
Biri gelse.. biri görse.. biri gelmişti.. açmıştı.. durmuştu..
duruyor hâlâ bende.
Kaç zamandır çınlıyor içimde bu boşluk, kim
kıydı, bahçenin şen duluydu, karşımda duran dut?
en çok onunla bakıştımdı, bir kere olsun dilegelsindi,
çok istedimdi.
Bana kalsa susardım daha, ama dilimdeki paslı kilit çözülür belki,
sapaya kaçmış cümlem uğuldar, içimin kurtları kıpırdar diye
gıcırdandım takatsız.
Gördüm hepsini, gördüm hepsini, sabrın sonunu!
biri gelse, biri görse, biri görse, şimdi,
rüzgâr sallıyor beni.
‘Door’
Pass through me, I’ll remain, I’ll wait, pass through me,
but where you pass through me I cannot know.
I was told, there’s a ripe fruit behind the curtain of patience,
the world will teach you both patience, and the ripe fruit’s taste.
They said, you waited like these trees, a vision like these trees,
sorrowful like these trees.
I was opened, I was closed, opened, closed, I saw
those who went as much as those who came,
where is the end of patience, where the grief stricken ass,
where the audacious fruit,
where is the garden?
If only someone would come. . . if only someone would
see… someone had come. . . opened. . . stayed
she stays with me still.
For how long this emptiness rings within me, who
slayed the garden’s merry widow, the mulberry opposite me?
I gazed into it the most, wanted so much
just once for it to speak.
Were it all up to me I’d have kept quiet longer, yet I creaked wearily,
should the rusted lock of my tongue the undone,
a stray line somewhere be hummed, the worms inside me crawl.
I saw it all, I saw it all, the end of patience!
if someone would come, would see, would see, now,
the wind, swaying me.
‘Güneş… Yıldız’
Yol uzun, güzergâh zorlu; ne demeliyim?
Zarif kardeşim benim,
Seni aldım yanıma, ikizimi almış yürüyor gibiyim.
,
Sana yıldız sana güneş mi demeliyim,
Günümde hayret gecemde hayret istedim
Yer yer senin gibiyim ben yer yer kendim.
,
İnsan olan yerlerim çok ağrıyor,
Olsun, yine de sen kapanma, bu sıra benim.,
Yerine bırak ben incineyim.
‘Sun… Star’
The road is long, the path difficult; what should I say?
My graceful friend,
I took you to my side, as if walking with my twin.
,
Should I call you star or sun,
I wanted surprise in my nights, surprise in my days
I’m like you sometimes, sometimes like me myself.
,
My human parts are aching hard,
Even so, don’t close, this is my turn
Let me be wounded in your place.
‘Ova’
İki yanım dağ, üşüdüm heybetinden.
Bir adım daha güneşe, bir adım daha
bir adım derken … genişledim
uzağım artık kendimden.
Kurumuş bir bataklık göğsümde,
ayaklarımdan uzak duruyor su.
Ve sessizliğin yankısıyla kuruyorum
kendimi yeniden.
Mutlak ıssızlıkla buluştum,
mutlak kopuştum hatıradan.
Bir şey değilim ben,
geç benden.
Ağaç tutunacaksa bende, köklerine güvensin
yol gidecekse, varsın gideceği yere.
Sabahın sisi ayaklarımı yalıyor
gece de geçecek benden.
Sustum. Yeryüzü olacağı gibi olsun.
Açtım kendimi, dümdüz, ovayım ben.
Rüzgâr vurdukça bana çınlasın çimen.
Plain
My two sides, rising mountains, chilled by their grandeur.
One step more to the sun, one step more
one more still… I became broader
now I’m far from myself.
A dried up marsh in my chest
water stands far from my feet.
And I set myself up anew
with silence’s echo.
I met with absolute desolation,
I was the absolute detachment from memory.
I’m nothing, me,
pass on.
If the tree will take hold in me, let it trust its roots
if the road will keep on, let it go where it will.
Morning’s mist is licking my feet
night too will pass me by.
I shall keep silent.
Let it be how the world will be.
I spread myself, flat on flat, me, I am a plain.
As the wind stirs me, let the grass resound.
‘Yaprak’
Yorgundum …
köklerimdeki uğultuyla ölümü beklemekten…
yaz bitmişti …
bir deprem sesi geliyordu…
yaprağını savuran ağacın köklerinden.
Ben doğurdum seni …
içimdeki kaynaktan, acı sudan …
ben doğurdum seni, bir hayal için …
ödünç bir bahardan.
‘Leaf’
I was tired …
waiting for death with my withering roots
summer over
an earth tremor sounding
from roots of the leaf-shedding tree.
I gave birth to you …
from my inner spring, my bitter flow
I gave birth to you, for a dream
from a season on loan.
Source
For ‘Kapı’, ‘Yaprak’ and ‘Ova’ see Birhan Keskin (2005), Kim Bağışlayacak Beni, (Istanbul: Metis Yayınları), © Metis Yayınları. For ‘Guneş …Yiıldız’ see Birhan Keskin 2005), Ba (Istanbul: Metis Yayınları), © Metis Yayınları. English translations from Birhan Keskin (2013), & Silk & love & flame, translated by George Messo, introduced by Amanda Dalton ( Todmorden, UK , Arc Publications). Copyright © George Messo.